18 Temmuz 2018, Sevgili dostlarımız Gamze, Evren ve Deniz ile birlikte Panzano in Chianti köyündeyiz. Ustam Dario Cecchini‘nin yanındayız. Sevgili kardeşimiz Riccardo Ricci ile (kendisi Türkiye’de Günaydın Kebap’ta eğitim almıştı) daha önce sözleştiğimiz Antica Macelleria Cecchini ekibi için bir kebap akşamı organize ediyoruz. Çiğ köfte, Adana kebap, Beyti kebap, Şiş kebap, közde sebze salatası ve çam fıstıklı irmik helvası hazırlıyoruz. Çok keyifli sohbetler ve Türk lezzetleri eşliğinde bir akşamüzeri geçiriyoruz.
Dario Ustam bana dönüyor ve yarın akşamüzeri Tuğba, Sen, Kim, Martina ve Ben ailecek bir toplantı yapalım diyor. 19 Temmuz akşamüzeri sözleştiğimiz gibi 17:00 de buluşuyoruz. Dario bizlere hayat felsefesinden, aile yaşamından, mutluluktan, paranın kendi hayatında sadece bir araç olmasından bahsettikten sonra bize Türkiye’yi soruyor. Bizler de keyifle çalıştığımız güzel işlerimiz var fakat genel olarak mutlu olmadığımızdan bahsediyoruz.
İşaretlere inanır mısınız diye soruyor bize. Bizler de işaretlere inandığımız için bugün buradayız ve hayatımızın her döneminde işaretleri takip ederek yola gittiğimizi anlatıyoruz. Tuğba’nın elindeki bir yüzüğü soruyor. Bu yüzüğün hikayesi nedir diye. Anlatıyoruz, yaklaşık almış yıllık bir yüzük, Tuğba’nın anneannesinden annesine ve annesinden de Tuğba’ya geçen bir yüzük diyoruz. Biraz duruyor ve Tuğba’nın gözlerinin içine bakarak ve biraz da ağlamaklı bir hal içerisinde,
O zaman size işaret 60 yıl önce verilmiş deyiveriyor Dario Ustam. yüzüğü istiyor, Tuğba elinden yüzüğü çıkarıp veriyor. Dario yüzüğü inceliyor ve bize de gösterip diyor ki, ” Size işaret atmış yıl önce verilmiş.” Evet şok, bizim hiç dikkat etmediğimiz bir nokta, yüzüğün her iki yüzünde de elmas, zümrüt ve yakut taşlarla işlenmiş İtalyan Bayrağı var. Yeşil, Beyaz ve Kırmızı. Gelin diyor, burada bizlerle birlikte yaşayın. Çok içten bir davet, anlaşılıyor.
Hayatımda hiç kimsenin hayatını değiştirmek gibi bir çabam olmadı. İlk defa ailem olarak gördüğüm birilerinin hayatına dokunmak istiyorum diyor. Sizlere mutluluğun kapısını gösteriyorum diyor.
Küçük Prens kitabını bilir misiniz diyor. Evet diyoruz. İki yüzün üzerinde baskısı var bizde ve koleksiyonunu yapıyoruz diyoruz. Kitabı ezbere biliriz diyoruz. O zaman oradaki bir diyaloğu bize aktarıyor. Biz şu anda iş konuşmuyoruz, para konuşmuyoruz, kalpten kalbe muhabbetle güzel bir hayatı konuşuyoruz deyiveriyor.
Bizler orada Tuğba ile şaşkınlık içerisinde birbirimize bakıyoruz. Gözlerimizde bir ışık parlıyor. Al sana işaret dercesine.
İşte böyle Sevgili Dostlar, hayat insanın gözünün önüne neler getirip bırakıyor. İşaretleri gören takip ediyor, göremeyen yerinde kalmaya devam ediyor. Bakmak mı, görmek mi?