5 Şubat akşamı sıcak evinde yatan bir Hatay’lı 6 Şubat sabaha karşı saat 04:17’de bir deprem olacağını bilemezdi. Bilemedi de. O sabah eğer uyanabildiyse, muhtemelen bir karanlığa uyanmıştı. Çünkü Hatay dahil, Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Kahtamanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye, Sivas, Şanlıurfa, illeri, ilçeleri ve köyleri büyük bir yıkım yaşadı.
Ülkemiz ve tüm Dünya için özellikle de insanlık için büyük bir yıkımdı. 14 milyon insan direkt olarak bu depremden etkilendi. Bir çok insan canlarını, evlerini, işyerlerini, son model arabalarını, en lüks mobilyalarını, hayata dair sahip oldukları tüm mallarını, mülklerini kaybettiler.
Hiç bir şeyin kalıcı olmadığını bir kez daha görmüş olduk. Fakat bunu yine, biz kalanlar idrak edemedik. Bu büyük acıya rağmen hala, kibrimiz, hasetliğimiz, kurnazlığımız, çekememezliğimiz, dünya malına tapmamız ısrarla devam ediyor. Oysa ki bugün varız, yarın yokuz. Sahip olduğumuzu düşündüğümüz her şey aslında bize verilmiş emanetler. Günü geldiğinde bunları teslim etmeye hazır olmalıyız. En önemlisi de sahip olduğumuz canı, layıkı ile teslim etmeliyiz. 5 Şubat akşamı yatağına çok zengin giren bir Depremzede, ertesi sabah uyandığında bir lokma ekmek için etrafına acılı gözlerle bakıyordu. Biz de her sabah uyandığımızda aynı idrakle uyanmalıyız. Neydim, ne oldum demek yerine, her zaman ne olacağım demeyi unutmamamız lazım.
Vicdanlı, dürüst, hak yemeden, insanlık için güzellikler getirecek, bilime, akla ve bilgeliğe kıymet vererek ve öldükten sonra da bizi yaşatacak manevi eserler bırakmak için çaba harcamalıyız. Çünkü yolculuk kısa ve bir sonraki durakta inme ihtimalimiz var. Buna hazırlıklı olmalıyız. Durak yakın, hayat kısa.
Postacı’nın, bir gün bizim kapımızı da çalmayacağını bilmiyoruz. Bu vesile ile, sonsuz doğuya giden tüm deprem kayıplarımıza, evrenin ulu mimarı sahip çıksın ve hep ışıklar içerisinde uyusunlar. Saygı ve minnetle anıyoruz.